Uganda’da insan kaçakçılığı kurbanı üç genç kadın yaşadıklarını anlatan bir film çekiyorlar. Bağış toplayarak, tişört ve şapka satarak acı tecrübelerini dünyaya duyurmak istiyorlar. İnsan kaçakçılığına dikkat çekmek ve farkındalığı artırmak için çıktıkları yolda filmin çekim çabası başlı başına bir öykü. Ama öykü bir trajedi değil; yeniden ayağa kalkmanın ve vazgeçmemenin öyküsü bu...
"Ugawood" da denilen Uganda sineması "tutkuyla kendin yap" filmlerin sineması. Sinemaya tutkulu Ugandalılar ellerindeki imkanları seferber ederek, yetersiz ekipmanlarla düşlerini perdeye aktarıyorlar. Özellikle Batı ülkelerinde teknik eksiklikleri nedeniyle alay edilen Ugawood'u araştırırken bir başka "tutku" filmi "Asiya: The Last Queen" (Asiya: Son Kraliçe) karşıma çıkıyor. Fakat bu herhangi bir tutku filmi değil. Uganda'nın son derece yakıcı bir meselesini ele alan; yapımcıları, oyuncuları, senaristleri, finansörleri ve destekleyicilerinin imecesiyle ortaya çıkarılmaya çalışılan gerçek bir tutkunun ürünü.
"Asiya: The Last Queen" filminin ilk afişlerinden birisi: "İnsan Kaçakçılığına Hayır Deyin, Projenin Parçası Olun ve 10.000 Uganda Şilini (yaklaşık 25 TL) Bağış Yapın. Film Çekmemiz İçin Yardım Edin"
Filmle ilgili daha ayrıntılı bilgi için Yönetici Yapımcı Betty Lunkuse'ye ulaşıyorum ilk olarak. Mesajıma hemen yanıt veriyor. Devamında ise bir yılı bulan sayısız video görüşmeler, yazışmalar. Filmin ekibiyle, senaryo yazarlarıyla da tanışıyorum. Her biri yakın arkadaşım oluyor. Filme dair ne varsa paylaşıyorlar, gelişmelerden haberdar ediyorlar beni. Dini ve milli bayramlarda kutlama mesajları gönderiyorlar, özel günlerimi kutluyorlar, dertlerimi paylaşıyorlar. O nedenle, bu haber sadece filmin konusu olan insan kaçakçılığını anımsatmak için değil, o filmin kamera arkasındaki gerçek insanların binlerce kilometre öteden sahici dostluklarına da bir çeşit borç ödemesi olsun diye yazıldı.
Gazeteciden Yapımcı Olur Mu?
Gabriel Buule, sinema sanatına büyük ilgi duyan ama çeşitli konularda da araştırma haberleri yapan Ugandalı bir gazeteci. 2017 yılı başlarında Uganda’dan kimi Ortadoğu ülkelerine insan kaçakçılığı faaliyetlerinin olağanüstü artışı dikkatini çekmiş. Konuyu araştırmaya yönelen Buule; Umman, Suudi Arabistan, Dubai ve Bahreyn’de kaçakçılık kurbanı olarak tutulmuş, sonra bir biçimde Uganda’ya dönebilmiş genç kadınlarla tanışmış. Birinci el tanıklıklardan kurbanların ülkelerinden çok uzakta ölüp kaldığını, dönenlerin ise korkunç bir travma ile yaşamaya çalıştıklarını görmüş.
Gazeteci ve "Asiya: The Last Queen" filminin Yapımcısı Gabriel Buule
Gazetecilik bir yana, bu kurbanların hikayelerini yazmanın insani bir sorumluluk olduğuna karar vermiş. Uganda'nın Daily Monitor gazetesinde kurtulabilen genç kadınların hikayelerini yazmaya başlamış. Umman ve Suudi Arabistan'da hayatta kalan birkaç genç kadından yaşadıklarını bir sinema filminde anlatma önerisi gelince hiç düşünmeden yapımcılığa soyunmuş. Buule “Sinema filmi onların acı tecrübeleri üzerinden insan kaçakçılığı gerçeğini Uganda’ya ve dünyanın geri kalanına ulaştırmak için en iyi yoldu” diyor. “Asiya: The Last Queen” (Asiya: Son Kraliçe) film projesi böyle başlamış.
İnsan Kaçakçılığında Batı’nın İki Yüzlülüğü
Buule ile konuştuktan sonra filme konu olan insan kaçakçılığını araştırmaya başlıyorum. İnsan kaçakçılığı tümüyle kayıt dışı yöntemlerle yapılıyor, kurbanın pasaportuna el konuyor, “3 yıllık sözleşme” bitene dek geri verilmiyor. Vaat edilen ücretlerin ödenmediği, beslenme ihtiyaçlarının yeterince karşılanmadığı, hastalanmaları durumunda tedavilerinin yaptırılmadığı insanlık dışı koşullarda o üç yıl maalesef büyük oranda ölümle sonuçlanıyor.
Dünyada 25 milyon insan kaçakçılığı kurbanı veya modern köle diyebileceğimiz insan olduğu tahmin ediliyor. Uganda insan kaçakçılığı kurbanlarının en yüksek olduğu ülkelerden birisi. Fakat her şey kayıt dışı olduğu için gerçek sayılara ulaşabilmek olanaklı değil.
"Ugandalılar Satılık Değildir!" Görsel Kaynağı: www.secondopinion.co.ug
Kimi Batı ülkelerinin insan kaçakçılığına ilişkin hassasiyetlerinin son yıllarda arttığı görülüyor. Ama aynı zamanda Uganda örneğinde, kaçakçılığın varış rotalarının çoğu da aynı ülkeler: ABD, Kanada ve Avustralya. Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşların insan kaçakçılığıyla mücadele için geliştirdikleri projelerde en önde görülen Batı ülkeleri, örneğin Uganda’ya tavsiye raporları yazıyor veya “yargıçların yakalanmış çete üyelerine ağır cezalar vermeleri” konusunda eğitim programları düzenliyor. Sorunun salt Uganda’nın eksikliklerinden kaynaklandığı algısını yaratıyor, kendi ülkelerine kaçırılmış Ugandalıların hiç de insancıl olmayan koşullarını görmezden geliyorlar. O nedenle insan hakları söyleminde sesi en çok çıkan ülkelerin, Uganda örneğinde modern köleliğin en büyük sürdürücüleri olduğunu düşünmek mümkün hale geliyor.
Filmin Senaristleri İnsan Kaçakçılığı Kurbanları
Filmin Yönetici Yapımcısı Betty Lunkuse filmin senaryosunun üç insan kaçakçılığı kurbanı kadın tarafından yazıldığını söylüyor: Sarah, Joanita ve Aisha. Evet, “Asiya” filmdeki ana karakterin ismi, peki “neden Son Kraliçe?”. Lunkuse her üç yazarın da insan kaçakçılığı çetelerinin, gittikleri ülkelerde kraliçeler gibi lüks içinde yaşayacakları, çok para kazanacakları vaadiyle kandırıldıklarını anlatıyor. “Son Kraliçe” insan kaçakçılığının son bulması, çetelerin yalanlarına artık itibar edilmemesinin ifadesi: “Bizim başımızdan geçenleri duyun, çetelere inanmayın; son sahte kraliçeler, kurbanlar biz olalım…”
Lunkuse’ye senaristlerle de video görüşme yapmak istediğimi aktarıyorum. Uzun uzun düşünüyor. Talebim üzerine niye bu denli tereddüt ettiğini merak ederken senaryo yazarlarının halen ağır travmalar yaşadığını, klostrofobi (kapalı alan korkusu) başta olmak üzere sürekli korku içinde olduklarını anlatıyor. Yan etkileri yüksek ilaçlar kullanmak zorundaymışlar. “En ufak bir ses uykularından uyanmalarına, çığlık çığlığa ağlamalarına neden oluyor” diyor Lunkuse. Yine de kendilerine soracağını söyleyerek birkaç gün süre istiyor.
Asiya: The Last Quenn filminin kısa fragmanı
Birkaç gün haftaya hatta haftalara uzuyor. Üç hafta sonra Lunkuse bir araya gelip isteğimi değerlendirdiklerini, tartıştıklarını, kısa bir video çekip gönderebileceklerini fakat sorularımı yazılı olarak yanıtlamak istediklerini bildiriyor. Lunkuse, Joanita ve Aisha’dan üç ayrı kısa video ulaşıyor bir süre sonra.
Hayali Oyunculuk Olan Sarah
Fakat videolar arasında Sarah’nınki yok, yapamamış. Kaçakçı çetenin halen peşinde olduğunu, video çekerse onu kolayca bulabileceklerini düşünmüş. O zaman öğreniyorum, genç kadının gerçek isminin Sarah olmadığını, senaryo yazarları arasında yazılacak bir isim gerektiğinden takma ad olarak onu kullandığını... Yanıtlarıyla birlikte tek bir fotoğraf göndermiş Sarah. Rengarenk balonların arasında bir genç kadın, mutlu ve huzurlu eski zamanlardan belki. Belki çetenin kendisini tanıyamayacağını düşündüğü bir fotoğrafı... Belki de o fotoğraftaki kendisi değil, yerinde olmak istediği bir başkası...
Sarah'nın ulaştırdığı tek fotoğraf
Biz yine de onu istediği gibi, Sarah olarak analım. Sarah geniş ve kültürlü bir ailede büyümüş. Çocuk yaştan itibaren hep oyuncu olmak istemiş. Ortaokul öğretmenlerinden biri bu hayalini gerçekleştirmesi için sürekli teşvik etmiş. Ama birkaç nedenden dolayı oyunculuk hedefinden vazgeçmek zorunda kalmış. En önemlisi, ailesi kalp rahatsızlığı olan kardeşinin Hindistan’daki ameliyatı için gerekli parayı bir türlü toplayamıyormuş. İkinci olarak “annemin hayatla mücadele ettiğini görerek büyüdüm, bu yüzden kendi kendime çok çalışmaya ve durumu değiştirmeye söz verdim” diye yazıyor Sarah. Okumak istediği okulun öğrenim ücretlerini karşılamak için de yurt dışına gidip para kazanması gerektiğine karar vermiş.
Sarah insan kaçakçılığı çetesiyle “üç yıllık sözleşme”yi imzalarken gideceği ülkeyi mutluluğu ve özgürlüğü tadabileceği, sıkı çalışırsa da çok para kazanabileceği bir yer olarak düşünüyormuş: “Orası hayatımı kurtaracaktı. Ailemle yepyeni bir yaşamın kapısı olacaktı...”. Uganda’ya dönebilmiş olmasına rağmen o çetenin kendisini aramaya devam ettiğine inanan Sarah gittiği ülkeyi söylemiyor, orada yaşadıklarını da sadece “ayrımcılık, baskı ve istismar” kelimeleriyle ifade ediyor. Lunkuse’nin uyarıları doğrultusunda, Sarah’ya yöneltmeyi planladığım “nasıl geri dönebildiği” sorusunu listemden çıkarmıştım. Ama Sarah o soruma yanıt olabilecek “Orada çalışmaya başladığım günden itibaren her gün ‘yeter!’ dedim” biçiminde bir cümle yazmış, gerisini getirmemiş...
Filmin tanıtım fotoğraflarından birisi
Film projesine Uganda’da faaliyet yürüten bir sivil toplum örgütü sayesinde dahil olmuş: “Durumumu gerçekten anlayan, benimle aynı deneyime sahip ve kendime olan güvenimi geri kazanmama yardımcı olan iki arkadaşla (Joanita ve Aisha’yı kast ediyor) tanıştım ve yeteneklerimizi sessizliğe ses olmak için kullanmaya karar verdik”. Proje, Sarah’ya göre, farkındalık yaratmalarını sağlamış ve başkalarının dünyaya söylemekten korktuğu şeyleri söylemelerine yardımcı olmuş. Mesaj dünyaya ulaşır ve bir değişim gerçekleşirse kendi hayatının da değişeceğini yazıyor Sarah.
Hukukçu Olmak İsteyen Joanita
Joanita çocukluğunun çoğunu büyükanneleriyle geçirmiş. “Sıradan bir köy hayatıydı. Büyükbabam beni çok severdi. Büyükannem biraz sertti ama çok şey öğretti bana” yazmış Joanita. Çevresindeki birçok insan büyüdüğünde hekim olacağını düşünüyormuş. Çünkü hastalarla ilgilenmeyi severmiş, çeşitli hastalıklar için yeni ilaçlar geliştirmeyi düşünürmüş. Fakat lise yıllarının sonuna doğru kararı değişmiş, hukuk alanına yönelmek istemiş. Sinemaya hep meraklıymış zaten.
Ndagire Joanita Joshirah
Joanita’ı kaçakçı çetenin insafına veya insafsızlığına mecbur kılan şey çok sevdiği birisinin borçlarını ödemek istemesi olmuş. Çalışıp kazanacağı parayı biriktirmek, sevdiği kişiyi borçlarından kurtarmak ve iyi bir kamera alma niyetindeymiş çetenin sözleşmesini imzalarken.
Götürüldüğü yerde bir insanın yapabileceğinin çok fazlası işler verilmiş. Bir gün dayanamamış, bayılmış ve 7 saat boyunca öylece bırakılmış. Kendine geldiğinde “yeter artık” demiş: “O an tek istediğim hayatta kalabilmek ve ailemi son bir kez görebilmekti... Ruh halim asla eskisi gibi olmayacak. Tüm acı kaybolur gibi oluyor ama sonra geri geliyor. Hissediyorum, hala bende tüm yaşadıklarım ve bende kalacak...”.
Orada bir başka kurban daha varmış Joanita ile birlikte. Yakın dost olmuşlar, birbirlerini korumaya çalışmışlar: “Aslında ölümüne bir savaş verdik ve başardık. Başardık, çünkü sağ olarak Uganda’ya dönebildik!”. Henüz oradayken sessiz kalmamaya, ülkesine dönünce diğer insan kaçakçılığı kurbanları için bir şeyler yapmaya söz vermiş. İlk iş olarak bir sivil toplum örgütünde çalışmaya başlamış ve “Son Kraliçe” projesinin öncülerinden biri olmuş.
"Asiya: The Last Queen"in çekimlerinden bir fotoğraf
Filmin gişede başarı kazanmasını çok istiyor Joanita. Kurtulan kurbanların ruhsal ve bedensel tedavileri için bir fon kurmayı hedefliyor. Joanita, “bir Hollywood yapımcısı bu filmi çekmek istese ne derdin?” soruma "çok mutlu olurdum” demiş. Hemen ardından şu cümleyi eklemiş: “Ama Hollywood gerçeği gişe kaygısıyla değiştiriyor. Kimse benim hikayemi benden daha iyi anlatamaz. ‘Birlikte anlatalım’ derlerse, olabilir. Yine de bilemiyorum...”.
Hedefi Mühendislik Olan Aisha
29 yaşındaki senarist Aisha daha uzun yazmış: “Annem benimle birlikte dört kardeşime bakabilmek için pazarda tezgâh açardı. Günde en çok 2 dolar kazanabiliyordu. İki odalı evlerde yaşamaya çalıştık. Kirayı ödeyemiyorduk, bu nedenle sürekli ev değiştirmek zorundaydık”. Annesine destek olabilmek için kardeşleriyle birlikte küçük çaplı sebzecilik yapmayı denemiş. Okulda çok başarılıymış, burslar alarak okuyabilmiş. Mühendis olmak istemiş ama hayali gerçekleşmemiş.
İnsan kaçakçılarına giderken aklından “çok fazla param olacağını ve ailemin durumunu değiştireceğimi umuyordum. Ailem için büyük bir ev yaptıracaktım, orada birlikte yaşayacaktık. Bir daha aç yatmayacaktık” düşünceleri geçiyormuş.
Aisha Tetubatya filmin çekimlerinde kamera arkasında
Çete onu Umman’da zengin bir ailenin yanında hizmetçiliğe vermiş. Günde 20 saat çalıştırılmış. “Evin hanımı” yerli yersiz bağırıyor ve hatta uyumasına izin verilen o 4 saat içinde bile taciz edip uyandırıyormuş. Bir tek “Beyefendi”nin aracının kapısını açmak için bahçeye çıkabiliyormuş, bir de onar dakikalık küçük kaçamaklarında (!). 70 Umman Riyali (1570 TL civarı) olarak anlaştığı maaşın yarısını ya sudan sebeplerle kesmişler ya da hiç ödememişler.
8 ay sonunda şiddetli mide ağrısı ve kanlı kusma sonucunda hastaneye kaldırılmış. Acil ameliyat gerektiğini söylemiş hekimler. “Patron” ancak üç yıl ücretsiz çalışmayı kabul ederse masrafı ödeyeceğini bildirmiş. Aisha teklifi hemen reddetmiş. Parasını kendi ödediği ağrı kesicilerle geçiştirmeye uğraşmış sancılarını. İkinci yılında yaşamına son vermeyi denemiş. Evdeki bütün ilaçları toplayıp içmiş. “Hanımefendi” erken fark etmiş ve kurtulmuş.
Aisha “Orada kaçaktım, hiçbir kaydım yoktu. Benim kim olduğumu gösterecek hiçbir belge yoktu elimde” diye yazmış. Nasıl kurtulabildiğini de yazmış ama “sana yazıyorum, habere koyma lütfen” notu düşmüş. Memleketine döndüğünde zorlu bir ruhsal evreden geçmiş: “Duygularımı kaybettiğimi düşündüm. Herkese kızgındım ama en çok da kendime”. O dönem sosyal medyada duygularını paylaşmaya başlamış, uzun uzun hislerini yazmış. Yazdıkça az az da olsa iyileştiğini hissetmiş. Gabriel Buule ile tanışması da bu paylaşımlar sayesinde olmuş. Filmin yapımcısı Buule yazdıklarını okumuş ve ona ulaşmış.
Filmin 29 Şubat 2020’de gerçekleşen oyuncu seçmelerinden bir fotoğraf
Aisha bugün ve tüm yaşadıklarına rağmen böylesi bir tecrübeyi Allah’ın bir lütfu olarak görüyor: “Bu acılar beni asla pes etmeyen bir hayat savaşçısına dönüştürdü!”. Sağlığı için gerekli mide ameliyatını hala olamamış. Aisha, “hala yaşıyorum, filmin maddi bir kazancı olursa ve senaristlerden birisi olarak bana bir miktar para düşerse duruma bakarım” diye yazmış. Film projesine çok inanıyor, aynı şeyleri yaşayan birçok insana tekrar ayağa kalkmaları için ilham vereceğini düşünüyor: “Kişisel olarak da duygusal dünyam için bir terapi gibi bu film. Bu proje beni iyileştiriyor. Yaşama isteğimin nedenlerini çoğaltıyor”.
Peki ya Hollywood hikayesini filme almak isteseydi? “Yanıtım evet olur. Yaşadıklarımı tümüyle yansıtacaklarını sanmıyorum. Ancak eksik de anlatılsa modern köleliğin fark edilmesi ve sıkışıp kalmış kurbanların kurtarılması için bir etki yaratabilir”. “Asiya: Son Kraliçe”yi kendisinin ve tüm kurbanların özlem duyduğu manevi huzura vesile olacak bir neticeye varması için dua ediyor Aisha.
Vazgeçmeyenlerin Filmi
Yapımcı Gabriel Buule 6.000 dolarlık bir bütçe çıkarmış film için. Kitle fonlamasıyla 267 dolar toplamışlar. Hedeflenenin çok altında kalan bu rakam tüm film ekibini üzmüş. Umutsuzluğa kapıldıkları bir anda sinemaya meraklı bir konfeksiyoncu üzerinde “Asiya: The Last Queen” yazan tişört ve şapkalar üretmiş. Filme destek olmak için Yönetici Yapımcı Betty Lunkuse’ye teslim etmiş. Filmin masraflarına katkı amacıyla bu hibe ürünleri bir takımı 50.000 Uganda Şilini’ne (yaklaşık 120 TL) satmaya çabalıyorlar.
Diğer taraftan Uganda’nın tanınan sanatçıları, mankenleri sosyal medyada filmin logosunun olduğu fotoğraflarını paylaşarak destek olmaya gayret ediyorlar. Dünyanın farklı ülkelerinden projeyi öğrenen ve yardım etmek isteyen amatör oyuncular Uganda’ya gelip filmde figüran olarak rol almak için başvuruyorlarmış. Buule “oyuncu ve figüran eksiğimiz yok” diyor, çünkü hepsi gönüllü. Çekim ekipmanlarının kiralanması en büyük harcama kalemleri.
Filmin finanse edilmesi için düzenlenen kampanyalardan birisi: Tişört ve Şapka 50.000 Uganda Şilini (yaklaşık 120 TL).
Hem Buule hem de Lunkuse ile hemen hemen bir yıldır sürekli irtibattayım. Oyuncu seçimlerinin, senaryo okumalarının bittiği bir süreçte pandemi patlak verdi. Gerek filmin finansmanı gerekse de çekimler yarım kaldı. Haziran ayı başında pandeminin hafiflemesiyle filmin çekimleri yeniden başladı. Buule’den başlamış çekimlerin fotoğraflarını aldığım günkü sevincimi ifade edemem.
Lunkuse filmin bitmesi için her şeyi yapacaklarını söylüyor. Hazır hale geldiğinde filmin Uganda Medya Konseyi’nden bir sınıflandırma alması gerekiyor. O noktada bir sorun çıkmayacağını umuyorlar. Devamında “Asiya: Son Kraliçe”nin yurtdışı olarak özellikle Türkiye, ABD, Fransa, Güney Afrika, Ruanda, Kenya, Zambiya, Almanya ve Arap ülkelerinde gösterimi ve ayrıca oralardaki festivallerde yer bulması için çaba harcayacaklar.
"Son Kraliçe"ler: Sarah ve Juanita ve Aisha
Filmin tamamlanması ve ulusal ya da uluslararası düzeyde gösterime girmesi, festivallerde görücüye çıkması gerekli bütçenin toparlanmasına bağlı esas olarak. Fakat filmin senaryo yazarları, insan kaçakçılığının gerçek kurbanları çoktan birer Son Kraliçe Asiya olmuşlar. Juanita, Aisha ve Sarah eski zamanların “şatafatlı” unvanlarından kurtulmuşlar, bugünü ve yarını özgür yurttaşlar haline gelmişler.
Joanita, Aisha ve Betty'nin bana gönderdiği kısa videolar. Yıllar sonra bile kapalı alan korkusunu tümüyle aşamadıkları için ormanda çekmeyi tercih etmişler...
Aslında film çoktan çekilmiş ve bitmiş, senaryo yazarlarının kendileri diğer insan kaçakçılığı kurbanlarına birer rol model olmuşlar. Ama şu çok önemli, “Uganda’nın 'Son Kraliçe'leri” acıklı bir trajedi değil, hangi şartlarda olursa olsun düştüğü yerden kalkanların, vazgeçmeyenlerin öyküsü. Yanılan, aldanan, hata yapan ama umudunu diri tutup hayata sarılan gerçek insanlar olarak Juanita’dan, Aisha’dan, Sarah’dan öğrenecek çok şeyimiz var.